1987 yılında Avustralya polisi bir bankanın sistemine sızan “Mendex” kod adlı hacker’ın evini bastı. Kapıyı açan Christine Ann Hawkins adlı kadın, hayal ettikleri profilin çok dışındaydı. Aradikları kişinin Hawkins’in 16 yaşındaki oğlu Julian olduğu böylece ortaya çıktı.
Julian Assange’ın “düzen” ile erken yaştaki bu tanışması, onu hayatının kalanında daha derinden yol almaya itti. Fakat bilgisayar ağlarına ve içerdiği bilgilere yönelik iştahı asla kesilmedi. Birkaç ay sonra Avustralya’nın Uluslararası İletişim Komisyonu’nun veritabanına sızdı. 1991’de ülkenin en meşhur hacker’ı olarak anılıyordu. Ancak Assange’ı emsallerinden ayıran bir özelliği vardı. Sızdığı sistemleri altüst ederek işlemez hale getiren “siyah şapkalı” hackerların aksine; o sistemleri bozmayan “beyaz şapkalı” grupta kalmayı tercih etmişti. Buna rağmen ele geçirdiği verileri herkese açık şekilde paylaşması, çoğu zaman siyah şapkalılar kadar soruna yol açtı. (Malumat özgür olmak ister / Information wants to be free sloganıyla özdeş bu felsefe, 1984 yılında The Whole Earth Catalog dergisinin kurucusu Stewart Brand tarafından şekillendirilmişti.)
Assange’ın sızma arzusunun çeperi giderek genişleyerek ABD’nin savunma sistemlerine kadar ulaştı. Hatta ABD ordusuna kolektif siber saldırı düzenlemek için “Sycophant” adlı özel bir program dahi yazdı. 1991 yılında Kanada’nın iletişim ağına girdiği tespit edilerek tutuklandı. Yürütülen soruşturmada 31 siber suça karıştığı anlaşıldı. 290 yıl hapis istemiyle yargılandığı davada hakim sürpriz bir kararla Assange’ı 5 bin Avustralya doları para cezasına çarptırmakla yetindi.
Sızıntı ağlarını örüyor
Tahmin edileceği gibi bu tarihi dönemeç Julian Assange’ın hızını kesmedi. İrili-ufaklı vakaların ardından her şeyi değiştiren gelişme, 2006’da küçük bir grup ile hayata geçirdiği “WikiLeaks” sitesi oldu Amaç, bilgi sızdırmak isteyenler ile medya kuruluşları arasında güvenli bir köprü oluşturmaktı. Kar amacı gütmeyen grubun geliri, bağışlar ile sağlanacaktı.
Sosyal medyanın henüz var olmadığı yıllarda kurulan WikiLeaks, yayımladığı belgeler ile kısa sürede gündemin kalıcı unsurlarından birine dönüştü. Eşzamanlı olarak bir elektronik kedi-fare oyunu başladı. Başta ABD olmak üzere birçok ülke siteye erişimi engelleme, web adresini dondurma, DNS blokajı ve bağışlara ve sunuculara el konulması gibi sayısız girişimle WikiLeaks’in yayınını engellemeye çalıştı. Hepsi de bir şekilde aşıldı.
Site 2010 yılında ABD diplomatlarının merkeze geçtiği 250 binden fazla kriptolu mesajı içeren “Cablegate” dosyasını paylaştı. Bu belgeler Türkiye dahil birçok ülkede, birçok ismin karıştığı bir hadiseye dönüştü. Aynı yıl Assange, ünlü TED konferansı sahnesinde dünyanın neden böyle bir siteye ihtiyacı olduğunu anlatıyordu.
Hemen ardından ABD’nin Afganistan’da 18 teröristi bir helikopterden teker teker vurarak öldürmesini belgeleyen videoyu “Collateral Murder” başlığıyla paylaştı. Öldürülenlerin tamamı masum sivillerdi. Hatta ikisi uluslararası haber ajansı Reuters’ın muhabiriydi. Olay bir şekilde örtbas edilmiş ve bu sızıntıya kadar gizli kalmayı başarmıştı. Assange’ın bu çabasının ödülü ABD ulusal güvenlik teşkilatı NSA’in “ölü ya da diri ele geçirilecekler” listesinde yerini almak oldu.
Tam o günlerde, ilginç bir tesadüfle vaktiyle İsveç’te bir kadına cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla Birleşik Krallık’ta gözaltına alındı ve İsveç’e teslim edildi. 1 ay sonra Birleşik Krallık’a döndüğünde hakkında gıyabi tutukluluk kararı alındı ve kırmızı bültenle aranmaya başlandı. Teslim olduğu Londra’da tutuklanarak hapse atıldı ancak 240 paund kefalet ve elektronik kelepçe zorunluluğu ile serbest bırakıldı.
Sırada casusluk faaliyeti yürütme suçlamasıyla arandığı ABD güçleri vardı. WikiLeaks’e belgeleri sızdıran Bradley Manning ile Julian Assange arasındaki yazışmaları ele geçiren FBI, onu da aynı davada yargılamak için istiyordu.
İyice köşeye sıkışan Assange, 19 Haziran 2012 tarihinde Güney Amerika ülkesi Ekvador’un Londra’daki büyükelçilik binasına girerek siyasi sığınma hakkı istedi. Ülkenin Dışişleri Bakanı Ricardo Patino konuya sıcak baktıklarını söylediyse de Assange için konunun müzakereye açık bir tarafı yoktu. Bu ziyaret epey uzun sürecekti.
Elçilikte ofis olarak kullanılan 30 metrekarelik bir oda kendisine tahsis edildi. Eklenen yatak, duş, telefon, bilgisayar, yürüyüş bandı ve mutfak ile mekan orta boy bir hücreye döndü. Devamındaki 7 yılı bu odadan hiç çıkmadan geçirdi. Bu dönemde de CIA’in teknik kabiliyetlerini içeren dosyaların ifşası, İspanya’da Katalan bağımsızlık hareketine yönelik destek gibi birçok “faaliyet” yürüttüyse de WikiLeaks eski günlerinin hızına ve etkisine bir daha ulaşamadı.
En somut kazanımı 2017’de Ekvador vatandaşlığına kabulü oldu. Ancak ABD ve Birleşik Krallık ile sürekli gerilime sebep olan Assange’ın Ekvador ile ilişkileri de sürekli gerilmekteydi. 11 Nisan 2019’da sığınma hakkı iptal edildi ve Londra Polisi tarafından tutuklanarak ABD’ye iade edilmek üzere hapse atıldı.
Aradan geçen 5 yıl, uluslararası çapta yürüyen karmaşık bir hukuki trafiğe sahne oldu. Ve nihayet, hiç umulmadık bir şekilde ve anda 24 Haziran 2024’te Britanya’da yattığı hapis süresi gözönüne alınarak serbest bırakılarak anavatanı Avustralya’ya iade edildi.
Julian Assange’ın şu anki tek derdi, tarifeli seferle uçması yasak olduğu için kiralanan özel uçağın 410 bin Avustralya dolarlık faturasını ödeyebilmek. WikiLeaks’in sızıntısı eksik olmayan çatlaklarının kaderini ise zamanla göreceğiz.
(26 Haziran 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: