Hayatınızı değiştiren anlar, anılar, durumlar olur. Bir örneğini iki hafta önce yaşadım ve hep hatırlamak için bu blogda da yer almasını istedim.
Her Cumartesi akşamı gibi o akşam da televizyon programımı sunmak üzere evden çıkmaya hazırlanıyordum. Ve her seferinde olduğu gibi küçüklerimle vedalaşmak istedim. 4,5 yaşın getirdiği bir hal midir bilmiyorum ama bizimkiler kendilerini ufaktan naza çekmeye başladı. Bu huyları, onlara her gün giderek daha fazla bağlandığım bir döneme denk geldiği için benim için fazlasıyla zor hale geliyor.
Ali’yi öptüm vedalaştım. N(Z)eynep‘e ulaşmaya çalıştığımda ise hiç oralı olmadı; yüzüme bile bakmadı. Gideceğimi ve o gün bir daha görüşemeyeceğimizi söyleyip rica etmeme rağmen fayda etmedi. Ben de yarı şaka – yarı ciddi “O zaman ben de gidiyorum, Neynep’i de öpmüyorum” diyerek kapıya yöneldim.
Bu taktik (kendi mantığı içinde) işe yaramış gibiydi. Neynep arkamdan ağlamaya başladı. Ama ben planımda kararlıydım; dönmeyecektim.
Eşim kapıda “Çok acımasız davranıyorsun, içine dert olacak” dedi. O an bile içime yeterince dert olan bu tavrımı haklı çıkarabilmek için “Alışsın. Hayat da böyle acımasız” dedim.
Aldığım cevap her şeyi daha beter etti: “Sen öyle olma bari”.
Sahiden; şikayetçi olduğumuz bütün hallerin içindeki payımız yabana atılacak gibi değil.
İçim diretmeye elvermedi. Neynep ile sarıldık, öpüştük ve ayrıldık. Yapamasaydık eminim yayın boyunca bu aklımı kemirecek; daha da ötesi ikimizde de belki unutulmaz bir burukluk / soğukluk kalacaktı.
Çocuk yetiştirmek dünyanın kesinlikle en zor işi. Yöntem ve seçenekler sonsuz. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kestirmek acemi ebeveynler için fazlasıyla çetrefilli.
Büyüklerin kararlarının küçük dünyalardaki etkilerini gündelik yaşamın telaşında öngörmek kolay değil. Ama kesinlikle gerekli ve tahminlerimizin ötesinde önemli.
Görüşlerinizi paylaşın: