İngiliz Bilgisayar Bilimci Tim Berners-Lee 1980 yılında (çoğumuzun belleğinde “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı” ile yer eden) Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’de çalışmaktadır.
Dünyanın en önemli bilimcilerini toplayan bu merkezdeki görevi sırasında çalışanların birbirinden ve ihtiyaç duydukları bilgilerden ne kadar kopuk olduğunu fark ederek bir çözüm üstünde çalışmaya başlar. “Hiper-metin” (hypertext) adını verdiği ilk ürünü, her türden elektronik belgelerin birbiriyle ilişkilendirilmesini ve erişilebilir olmasını sağlamaktadır. ENQUIRE adını verdiği sistemde CERN’in bütün bilgilerini Wikipedia benzeri bir mantıkla herkesin erişebileceği hale sokar.
4 sene sonra yeniden CERN’de çalışmaya başladığında sistemin yetersiz kaldığı noktalara yoğunlaşarak “World Wide Web” (WWW) adını verdiği, çok daha gelişmiş bir yapıyı hayata geçirir. Aynı kapsamda web sayfalarını oluşturacak HTML adlı işaretleme dilini, web sayfalarının adreslerini tanımlayacak URL yapısını ve onları birbirine bağlayacak HTTP protokolünü geliştirir. 1991 yılında bir internet forumunda Web’i tanıtır ve katılım için çağrı yapar. Sonrası çoğumuzun malumu.
Bugün sayısı 5 milyara varan internet kullanıcısı, muhtemelen adını hiç duymadığı Tim Berners-Lee tarafından harcı karılan bu yapıda yaşıyor. Ancak ironik bir şekilde onun bütün bilgileri ve kullanıcıları birbirine bağlayacak WWW sistemini tanıtmak için Apple Macintosh bilgisayarındaki Microsoft Office ile 1990 yılında oluşturduğu Word belgesini bugün açamıyoruz. Çünkü Office 4.0 sürümüyle oluşturulan “doc” uzantılı dosyaları bugünkü Microsoft Office uygulamaları tanımıyor. Neyse ki (daha da ironik olarak) Microsoft Office’e alternatif olarak geliştirilen ücretsiz ve açık kaynaklı Libreoffice ile sorunsuzca açabiliyoruz.
Dijital demans
2005 yılında oluşturduğum (şu an baktığınız) kişisel sitemde neredeyse 20 yıllık bir arşiv var. Kimi zaman eski yazılarıma başvurduğumda içindeki video ve bağlantıların büyük kısmının yitip gittiğini görüyorum. Her biri için kimi zaman saatlerce tarama yaptığım referansların bir kısmının ya sitesi kapanmış ya da içerik sahibinin hesabı arşiviyle birlikte silinmiş oluyor.
Üstelik bu hafıza boşluğu hızla derinleşiyor. Araştırma merkezi Pew tarafından yayımlanan son rapora göre 2013 yılından bu yana web sayfalarının yüzde 38’i çeşitli sebeplerle yok olmuş. Daha eski tarihli sayfalarda durum daha beter. İnternet ansiklopedisi Wikipedia’da dahi makalelerin yüzde 54’ünün en az bir kaynağı karşılıksız hale gelmiş. Sosyal medyada benzer bir tablo bizi karşılıyor. Aynı rapora göre Twitter’daki Türkçe paylaşımların yüzde 40’ı 3 ay içinde yok oluyor. Bunların bir kısmı kişisel temizlik, bir kısmıysa site tarafından silinen içerikler. Geride iz bırakmamak adına paylaşımlarını silen troll kampanyaları da cabası.
Her ne sebeple olursa olsun bu durum insanlığın kolektif hafızasını oluşturma potansiyeli taşıyan bir platform adına endişe verici. Haber siteleri gibi nispeten makbul içerik kaynaklarının teker teker ücretli (genel erişime kapalı) hale bürünmesi, çoraklığa sebep olan bir başka etken. Oluşan boşluğu yapay zeka destekli içerik botlarının arama motorlarını cezbetmeye yönelik kof sayfaları dolduruyor.
Ölümsüzlüğün bedeli
Bu makus kaderi değiştirmek için harekete geçen ilk planlı girişim ABD’li Bilgisayar Mühendisi Brewster Kahle tarafından 1996 yılında eski bir kilise binasında hayata geçen Internet Archive (İnternet Arşivi) oldu. Herkesin, her tür dosyayı ücretsiz şekilde yükleyerek ölümsüzleştirdiği bu dijital kütüphanenin tek şartı içeriğin herkesin kullanımına açık ve ücretsiz şekilde paylaşılması.
2001’de hayata geçen “Wayback Machine” adlı özelliği ise tek tıklamayla web sayfalarının dijital kopyasını arşivlemenizi sağlıyor. İnternet Arşivi şu an 835 milyar web sayfası, 44 milyon kitap, 15 milyon ses kaydı, 10 milyon video, 5 milyar resim ve 1 milyon yazılım içeriyor.
Ne var ki onun da işi kolay değil. Zira başta yayınevleri ve medya kuruluşları olmak üzere birçok üretici, kendilerine ait içeriğin siteden silinmesi için dava üstüne dava açıyor. Hatta bazıları İnternet Arşivi’nin sitelerine erişimini çeşitli yazılımlarla engelliyor.
Kişisel çabalarınızı ölümsüzleştirmek için başka seçenekler de var elbet. Fakat hepsi bütçenizden hatırı sayılır miktarda fedakarlık talep ediyor. Örneğin mevcut web sitelerinin yüzde 40’ından fazlasının altyapısını oluşturan (açık kaynaklı ve ücretsiz) WordPress’in ticari ayağı WordPressCom, 100 yıl boyunca hayatta kalacak bir web sitesi için tam 38 bin dolar istiyor.
Dünya nüfusunun ortalama maaşının yaklaşık bin 500 dolar olduğunu düşününce, 100 yıl baki kalacak türden bilginin yaşama şansı da epey azalıyor.
(31 Mayıs 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: