Meraklı ve okumayı seven biri olmama rağmen “kullanım kılavuzu” denen şeye bir türlü ısınamadım. “Cahil cesareti” ile “bizzat keşfetme hevesi” arası bir tavırdan olsa gerek; hiçbirinin kapağını dahi açtığımı hatırlamıyorum. Geçenlerde (14 yıldır birlikte olmamıza rağmen nadiren kullandığım) aracımın kullanım kılavuzuna bakmam gerekti. “Kılavuz” da lafın gelişi; tam 254 sayfalık bir kitapla başbaşaydım! Aradığımı boşverip sayfaları arasına daldım. Bir araç hakkında sürücüsünün bilmesi gereken bu kadar çok şey olabilir miydi?
Kuzey Avrupa menşeli olduğundan dolayı epey yer tutan kar ve buz ile mücadele gibi beni pek ilgilendirmeyen ayrıntılar dahil olmak üzere sayfa sayfa okudum. Ardından birkaç başka markanın internette bulduğum kitapçıklarını taradım. En nihayetinde kendimi eski otomobillerin kılavuzlarını arşivleyen bir sitede buldum. Hepsini taramam neredeyse bütün günümü aldı.
Bu mesai bana 50 yıl içinde hemen her şeyde “sahip” olmaktan “kullanıcı” olmaya nasıl evrildiğimizi hatırlattı. Okuduğum kitapçıkların adları bile sahipliğe vurgu yapan “owners manual”dan kullanıcılığı belirten “users / drivers manual”a dönüşmüştü. Bu yüzden eski kılavuzlar fren ayarından buji değiştirmeye kadar her şeyi anlatırken, modern örnekleri silecek suyunu doldurmanın ötesine geçmiyordu. (Yeni nesil araçların bir kısmında yedek lastik dahi bulunmadığını hatırlatmış olayım.)
Patentli vidalar
Doksanlı yılların ortasında, o dönemki yaygın ismiyle “bilişim” konulu ilk gazete sayfamın konusu bilgisayar “toplamaktı”. Çünkü bilgisayar o dönem parça parça alınıp, elle birleştirilmesi gereken bir şeydi. Hazır alabileceğimiz (markalı) seçenek hem az hem de pahalıydı. Toplama sürecindeki her bir bileşen birbiriyle uyumlu olmak zorunda olduğu için ayrı bir uzmanlık gerektiriyordu.
Bugün bilgisayar toplamak performans odaklı bir avuç meraklının meşgalesi. Markalıların bir kısmında parça değişikliği bile yapmak imkansız çünkü fabrika çıkışında her bileşen sabit olarak yerleştiriliyor. Hatta bir kısmı içini açmayalım diye özel vidalara sahip. Vidaların patenti de aynı markalara ait olduğu için uygun tornavida üretimine izin vermiyorlar. Modern araçların kaputunu açtığınızda motor bloğunu olduğu gibi kaplayan plastik levha da aynı sebepten. Servisler dururken bize ne hacet?
Teknoloji dünyasının kullanıcıya dönüşen bireylerinin sahiplik duygusuna yönelik son kalesi ise “veriler” oldu. 2000’li yılların başına kadar var olmayan “bulut” sektörü, internetin “bağlanılan” bir yer olmaktan çıkıp “sürekli bağlı kalınan” bir yere dönüşmesiyle her alanı sardı. İlk popüler örneği 2004 yılında kurulan ve bugün hayatına Yahoo çatısı altında devam eden dijital fotoğraf saklama hizmeti “Flickr” oldu. Kurumsal taraftaki ilerleme ise 2002’de hayata geçen ve bugün internetin neredeyse üçte birini taşıyan Amazon’un bulut hizmeti AWS sayesinde gerçekleşti. Google’ın 2013’te piyasaya sürdüğü ve tamamen bulutta çalışan bilgisayar platformu “Chromebook”, küresel pazarda ulaştığı yüzde 10’luk payıyla Apple’ı dahi geride bırakmış durumda.
Özetle, bugün dijital bir hizmet kullanıp bulutta verisi olmayan tek bir kişi dahi yok. Oysa bu sürecin başında “bulut diye bir şey yoktur, başkasının bilgisayarı vardır” diye meşhur bir slogan vardı. Kişisel veya kurumsal verisini başka bir yapıya emanet etmek o dönem pek çoklarına çılgınca geliyordu. Türlü çeşit virüsler, bozulan sabit diskler ve hırsızlıklar ile terbiye edilmemiz çok zaman almadı.
Ancak bulut bilişim de dikensiz gül bahçesi değil. Örneğin bu hafta en yaygın örneklerinden “Google Drive” kullanıcılarının bir kısmı bazı dosyalarının yok olduğunu fark etti. Konuyla ilgili hiçbir resmi açıklamaya ulaşamayınca forumlara saldıran mağdurlar kısa sürede yalnız olmadıklarını anladı. Şanslı olanlar bazı dosyaların Mayıs ayına ait sürümlerine ulaşmayı başardı. Kalanların tedirgin bekleyişi hala sürüyor.
Seçenek olmaktan çıkıp mecburiyete dönen bulut altyapısı, nihayetinde internete bağlı uzak sunuculardan (bilgisayarlardan) ibaret. Dolayısıyla onlar da siber güvenlik tehditlerinden muaf değil. “Hyperjacking” adlı yöntem ile hacker’ların sanal sunucuları açık kapı barındıran sistemler ile değiştirmesi, yedekleme sistemindeki açık ya da hatalardan kaynaklı veri kaybı ya da erişim yetkisine sahip bir kullanıcının kötü niyetli eylemleri sıkça karşılaşılan örneklerden sadece birkaçı. Doğal afetlere karşı dijital ikizleri bulunmayan yapılardan kaynaklı kesintiler de yine yaşanan olaylar arasında. Sistem yöneticilerinin ihmali sebebiyle dışarıdan erişime açık kalan dosyalar ise en büyük kabusların başında geliyor.
İnternet çağında cihaz sahibi hissiyatıyla kullanıcı olarak güvende olmak birçok kişi ve kurumun bilgi, tecrübe ve hassasiyetine bağlı.
(1 Aralık 2023 tarihli Oksijen gazetesi yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: