Yazarlara 13 tavsiye

En sevdiğim yazarlardan Chuck Palahniuk’ten yazı işçilerine 13 tavsiye.

Chuck Palahniuk’u severim. Bir yazar olarak tanımasanız bile tarzına Fight Club (Dövüş Kulübü) adlı kitabından yola çıkılarak çekilen aynı adlı efsane filmden aşinasınızdır (ya da Türkiye’de yasaklanan romanı Ölüm Pornosu‘na ait haberlerden).

Her bir kitabı (benim için) başyapıttır. Hepsini bir solukta okudum; kesinlikle tavsiye ederim.

Palahniuk’u bir süre Twitter hesabından takip ettim ama onun sosyal medya kullanım tarzı beni pek açmadı. Ama eskiden beri takip ettiğim sitesi beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı.

Palahniuk sitesinde yazı tarzına ve ilham kaynaklarına yönelik çok özel şeyler paylaşıyor. İçinde beğendiklerimden birini benim gibi hayatını yazarak kazananlara ya da yazma konusuyla ciddi ilgilenenlere faydalı olacağını düşünerek paylaşmak istedim.

13 maddelik bu tüyo listesini kendi kafama göre çevirdiğimi baştan söyleyeyim. Ve uzatmadan geçelim maddelere (eğik metinler benim yorumlarımdır):

  1. Eğer canınız yazmak istemezse saatinizin alarmını yarım ya da bir saate kurun, oturup bekleyin. Hala yazmak istemiyorsanız 1 saat daha kurun. Bunun yerine çamaşırlarınızı makinaya atıp bekleyebilirsiniz de. Bu tip molalarda aklınıza yeni fikirler de gelecektir.
  2. Okuyucularınız sandığınızdan daha akıllıdır. Yeni yazı formları ve zaman kaydırmaları denemekten çekinmeyin. Gençlerin çoğu kitabı küçümsemesinin sebebi budur. Filmler bizi hikaye anlatımı hakkında çok gelişmiş şekillere alıştırdı. Dolayısıyla onları şaşırtmak, kitaba bağlamak her zamankinden daha zor olacaktır.
  3. Bir bölümü yazmadan önce amacını iyice düşünün. Öncesinde ne gibi gelişmeler oldu, sonrasında ne gibi gelişmelere öncülük edecek? Aklınıza gelen fikirler hakkında küçük notlar alın. Ana hatlar ortaya çıktığında yazmaya başlayın. Hiçbir şey olmayan ya da çok az gelişmeye sahne olan şeyler yazmayın.
  4. Kendinizi şaşırtın. Hikayeyi bir yere getirebilirsiniz. Kimi zaman o sizi bir yere sürükler. Sizi şaşırttığında okuyucuyu da etkiler.
  5. Hikayenin bir yerinde kitlenirseniz ihmal ettiğiniz detayları ya da hikayeden kopan karakterleri yeniden canlandırın. Fight Club’ın sonunu yazarken o binanın ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu (bu bölümün filmin ana ekseni olduğunu izleyenler bilir). İlk sahneyi yeniden yazınca nitro-parafin karışımıyla ilgili bir notuma denk geldim ve bu plastik patlayıcı fikrini tetikledi.
  6. Yazmak her hafta sevdiklerinizle yapacağınız eğlenceli bir işin bahanesi olsun. Yazdıklarınıza değer veren ve destekleyen kişilerle geçireceğiniz zaman yazarken yalnız başınıza zamanınızı dengeleyecektir.
  7. Bilmeme hakkınızı kullanın. Kitabın sonunu getirmek için uğraşmayın. Bir öykünün şekillenmesi ne kadar uzarsa sonu da o kadar etkili olur. En fazla bir ya da birkaç sahne sonrasını planlayın. Her şeyini bildiğiniz bir öyküyü yazmak sıkıcı olacaktır.
  8. Eğer öyküde özgürlük peşindeyseniz her taslak çalışmasında karakter isimlerini değiştirin. Karakterler gerçek değildir. Siz de o karakterler değilsiniz. İsimleri değiştirdikçe onlardan iyice uzaklaşır ve acımasızlaşabilirsiniz. Daha da ötesi gerekiyorsa bir karakteri tamamen çıkarın.
  9. Üç çeşit konuşma vardır: açıklayıcı (güneş iyice yükselmişti), yol gösterici (koşma, yürü) ve ifade edici (Ahh!). Birçok kurgu yazarı bir ya da en fazla ikisini kullanır. Siz üçünü de kullanın. Karakterlerin her konuşmasında bu üçlüyü harmanlayın.
  10. Okumak isteyeceğiniz kitabı yazın. (çok güzel bir tavsiye, değil mi?)
  11. Kitaplarınızda kullanacağınız fotoğraflarınızı gençken çekinin. Telif haklarını ve orijinallerini de mutlaka alın.
  12. Sizi gerçekten üzen, hayalkırıklığına uğratan şeyleri yazın. Yazmaya değer şeyler yalnızca bunlardır.
  13. Neredeyse her sabah aynı restoranda kahvaltımı yaparım. Bu sabah biri camlarına Noel süslemeleri yapıyordu. Kardanadam, kar taneleri, çanlar, Noel Baba… Dışarıda, dondurucu soğukta, kaldırımın üstünde, ağzından buharlar çıkararak elindeki fırçayla rengarenk şeyler boyuyordu. İçerideki çalışan ve yemek yiyen müşteriler ise arkasındaki kar yağışıyla beraber onun boyamalarını izliyordu. O konfor içinde dışarıda zor şartlarda çalışan adamı izlemek hüzün vericiydi. Ressam bir ara mola verdi ve kağıt bardığından bir şeyler içmeye başladı. Müşterilerden biri yanındakine onun yitip gitmiş, beceriksiz bir sanatçı olduğunu söyledi. Muhtemelen kağıt bardağındaki viskiydi. Ve yine muhtemelen stüdyosunda nice başarısız, para etmeyen eserler vardı. Şimdi bu salaş restoranın dışını boyuyordu. Cidden üzücü bir durumdu. Sonra bir garson geldi ve “Ne kadar güzel? Keşke ben de yapabilseydim” dedi. Kimi imrense, kimi küçümsese de o adam o soğukta boyamaya devam etti. Yavaş yavaş eserini ortaya koydu. Ne zaman tam bilmiyorum ama bir an oradan yok oldu. Resimlerin kendisi o kadar renkli ve camları o kadar iyi kaplamıştı ki gittiğini fark etmemiştik bile. Geride kalan şey gördüğümüz eseriydi…

Eminim bu 13 madde içinden size de bir şeyler çıkmıştır. Haydi şimdi saatlerimizi kurarak işe koyulalım…


Yayın Tarihi:

Kategori:


Yorumlar

5 yanıt

  1. ahmet turan köksal avatarı

    Okumak istediğim kitabı yazan biri olarak zevkle okudum şahane. Tabii okumak istenilen bir kitap yazmak daha da önemli. Şevkle doldum.

  2. herisinciragi avatarı

    Bence en etkilisi 12. kural, bizi gerçekten üzen ve hayal kırıklığı uğratan şeyleri yazmak.
    Böylece yazarken duygusal yoğunluk üst sınırlarına çıkacak ve yazanı da rahatlatacak

  3. Süleyman Sönmez avatarı

    Ben yazdığımda ilhama inanırım.
    Kurgulu, sistematik ve bir memur gibi saat kurup yazmak da ayrı bir değer içerir elbette.
    Belki hikayeyi zenginleştirirken.

    Ancak kurgusuz şekilde başlayıp aniden gelen ve dilinizden dökülmek isteyen bir görüntü, olaylar dizisi, daha en baştan kazanılmış bir savaştır.

    Bir kebapçıda otururken ve yemeğin gelmesini beklerken aniden iki adam gördüm zihnimde. Ellerinde birer kılıç ile. Sonra biri öteki saldırdı. İkisi de dövüşmek istemiyordu. İkisi de diğerini seviyordu. İkisi de ölüme hazırdı. Ancak birisi aniden evrenin sırrını çözdü. Diğeri havadayken bunu birden anladı. Sırrı çözenin ölmemesi için zerrelerine ayrıldı. Zerreleri gölün üstüne yağdı.

    Donmuştum. Neredeyse gözlerim yaşarmıştı. İnsan duygularıyla tanımadığım bilmediğim şeylerin daha yüksek bir şeylerin seyircisi olmuştum. Bu görüntü bu kurgu bu öykü dilimi bir kesitti sadece. Yazmalıydım bir ipin ucunu sıkıca tutar gibi kaçmasına izin vermeden. Hemen!

    Orada gördüklerimi yazmak için tek malzemem, tepsilere taban olarak konulmuş bol reklamlı kağıdın arkası idi. Aralıksız yazdım, yazdım.

    Böylece bir seri başladı. Kendim için yazdım.
    Yazmak zorunda olduğum için yazdım. O duyguyu tarif edebilmek için yazdım. Diğerlerinin okuyup okumaması, hikayenin akıbeti umurumda değildi.

    Ben, okurlarıma sadece boşa zaman geçirmeyeceklerini vaat edebildim.

    Ama ne zaman ilhamı ve yazmanın şerefli heyecanını değil de, “bu hikaye tutar mı, okur neder, şöyle değil de böyle mi olsun” kaygılarına kapılsam, o öykü rezil oldu ya da yarım kaldı.

    O yüzden metotlara inanmam.
    Yazarın ruh gücüne ve ilhamına inanırım.

  4. nameahmet avatarı
    nameahmet

    hocam blog’un daha da güzelleşmiş…sevgilerimle

  5. Şahin avatarı
    Şahin

    teşekkürler Serdar Bey. Bu maddelerin faydası olacaktır şüphesiz 🙂

Görüşlerinizi paylaşın: