Son bir öpücük

Dertli bir evlilik, bir müstakbel çift, bir yasak aşk ve kesişimler… Sizi beni en çok etkileyen filmlerden biriyle tanıştırayım.

‘Romantik’ sıfatı kendimi tanımlarken aklıma gelen listede asla yer almıyor. Tamamen mantık üstüne kurulu olmasam bile öyle her daim yerden iki parmak havada gezen; her yağmuru, her güneşi yeni bir şiirle, aşkla taçlandıranlardan da olmadım hiçbir zaman.

Bir de kötü huyum var, dişçi koltuğunda kanal tedavisi yaptırmayı romantik film seyretmeye yeğlerim (beter bir profil çizdiğimin farkındayım ama öyle).

Özpetek ailesini bir vesileyle tanıyoruz. Siz daha çok Ferzan isimli üyesinden biliyor olmalısınız. Aynı zamanda bir yapım şirketleri de var. Sağolsunlar her getirdikleri filmin galasına da davet ediyorlar.

2001 yılında yine bu şekilde L’Ultimo Bacio (Son Öpücük) filminin galasındaydım. (Türünden dolayı) arkadaş hatırı olmasa asla görmeyeceğim filmlerden biri anlayacağınız. Oysa meğer arkadaşlar insanların önyargılarını, tabularını kırmak, onları sıradan çizgilerinden çıkarmak içinmiş.

Çok uzun anlatabileceğim ruh halini çok kısa bir şekilde özetlemeye çalışayım: Hayatımda beni bu kadar etkilemiş en fazla 3-4 film sayabilirim (bir tanesini bu blogun sağına soluna bakanlar kolayca farkeder sanırım).

Gabriele Muccino’nun hem yazıp hem yönettiği bu filmin internette ne yazık ki kötü kaliteli bir fragmanından ötesini bulamadım. Ama filmden kesitler içeren şarkısının klibi güzel:

Senaryoyu özetlemeyi hiç istemesem de bu kadar övdüğüm bir şeyin en azından temel yapısını paylaşmak isterim.

Carlo, Paolo, Adriano ve Alberto İtalya’da yaşayan çok yakın 4 arkadaştır. Bir reklam ajansında çalışan Carlo’nun birlikte yaşadığı Giulia hamile kalmıştır. Giulia güzelliğinin yanısıra güçlü bir karakterdir. Bundan mıdır tam açığa çıkmaz ama Carlo, doğacak çocuktan dolayı evlenme ısrarındaki Giulia yüzünden tedirgindir. Hem evlenmek için çok genç olduğunu düşünmekte hem de evli ve çocuklu arkadaşı Adriano’nunki gibi yarı kabus bir hayata sahip olmaktan korkmaktadır.

Evlilik ve babalık kavramını ürkütücü bir örneğe çeviren Adriano aslında sıradan, mazbut bir adamdır. Doğumdan sonra karısı Livia kendini tamamen çocuklara adamıştır. Bunun doğal sonucu olarak kocasını tamamen unutmuş; hatta onu sürekli evini ve çocuklarını boşladığı için suçlamaya, üstünde baskı kurmaya, bunaltmaya başlamıştır.

Filmin en ‘sıradan’ adamı Paolo ise kendini sürekli hor gören ölüm eşiğindeki babası ve umutsuz, karşılıksız çocukluk aşkına duyduğu sevgiden mustarip bir bekardır.

Muhteşem dörtlünün son üyesi Alberto ise hayatını ot içmeye ve kadın teni tatmaya adamıştır. Evi tam bir hedonist tekkesidir. Bu haliyle hem diğer üçlünün imrendiği, hem de hayata dair umutlarını diri tutan bireydir.

Francesca rolünü filmde Martina Stella oynuyor.

Filmin merkezi baba ve koca olmaya şaşkın ve çaresiz bir ruh haliyle ilerleyen reklamcı Carlo’nun karşısına tesadüfen çıkan Francesca olur.

Genç, güzel, hayat ve aşk dolu Francesca, Carlo’ya delicesine aşık olur. Carlo da kalben aynı ama konum olarak apayrı bir durumda olduğundan çocuğunu doğuracak Giulia ve kalbini yerinden hoplatan Francesca arasında bocalamaya başlar. Yine de kendini Francesca ile görüşmekten alıkoyamaz (aksini düşünen var mıydı?).

Fakat içinde bulundukları şartlar yüzünden bırakın aşk yaşamayı, görüşecek yer bulmaları bile dert haline gelir.

Daha da beteri Giulia olayların farkına varır…

Bu karışık durumun üstüne kurulu filmde bir diğer bir meseleyse bu dört arkadaşın hayalidir.

Senelerdir aralarında Paolo’nun (yanlış hatırlamıyorsam) dayısının karavanıyla İtalya’dan yola çıkıp Türkiye’ye gelmek, sahilde gezip eğlenmek, maceralara dalmak gibi bir plan vardır. Her fırsatta bunun üstüne konuşup dururlar. Bu sembolik hedef aslında hepsi için mevcut dertlerinden kopup gitmeyi, yeni bir başlangıç yapmayı temsil eder.

Filmin devamını anlatıp berbat etmek istemem ama başta da dediğim gibi beni bu kadar etkileyen çok az film vardır. Her şeyi birkaç dakikada bağlayan, en taş kalpliyi bile ağlatan, aynı zamanda güldüren efsane finali de en az filmin genel örgüsü kadar iyidir.

L’Ultimo Bacio…

Eğer seyretmediyseniz alın ya da çekin izleyin derim. Ben DVD’sini kaç kişiye hediye ettiğimi unuttum. (Eğer bulabiliyorsanız film müzikleri de sizi bambaşka diyarlara götürecek kadar iyidir)


Yayın Tarihi:

Kategori:


Yorumlar

4 yanıt

  1. Gökhan avatarı

    Bu filmin bir de Amerika versiyonu var sanırım, The Last Kiss

  2. ozge avatarı

    the last kiss de cok guzeldir hakikaten. bunu listeme ekledim.

  3. Sheydosh avatarı

    İzlemek için film arayışına girmişken hazır, bu filmi -ısrarla tavsiye etmenizin de etkisiyle- hemen izleyeceğim. Filmdeki o etkileyici şeyi bir şekilde görmem lazım, zira içerik özeti gayet sıradan geldi bana. Artık evlilikler aynı kıvamda, aşklar aynı yasaklar dahilinde ve aldatmak göz önünde… Diyorum ya, özetinde bulamadığım o ‘şeyi’ filmde bulmam lazım. Dilerim olur bu.

    Sevgiler.

  4. […] Serdar Kuzuloğlu‘nun “Son bir öpücük” isimli yazısına denk geldim geçenlerde. Bu yazıda L’Ultimo Bacio isimli filmi övmüş […]

Görüşlerinizi paylaşın: