Doktorlar yıllar önce bana eksojen obezite teşhisi koydu. Anlamını bilmiyorum. Obezitenin bir türevi olmalı..
Şişmanlıktan çok çektim. Zayıflıktan kemikleri kırılan bir çocukken verilen ilaçlar yüzünden 8 yaşımda bir anda Eric Cartman halini aldım. Çocukluğum, karşı cinsle birbirimizi keşfettiğimiz delikanlı yıllarım hep utanarak, sıkılarak geçti.
Hayatımda kazandığım birçok yeteneği de bu sayede edindim. Çok cazip bir erkek değildim ama espriliydim. Giydiğim kıyafetler çok yakışmazdı (çünkü bizde şişmanlara özel kıyafet üretilmez) Yine de ilgiyi o süslü, püslü, atletik arkadaşlarımdan kendime çekebilirdim.
Şişmanlık insanın içini ezen bir haldir. Bu hal yaşanmadan bilinmez ve hep yanlış taraflarından ele alınır. Örneğin zayıf / normal insanlar şişmanları genellikle sağlıkla ilgili konulardan yola çıkarak değerlendirir. “Kilo vermezsen diyabet hastası olursun, kolestrolün yükselir” gibisinden şişmanları zerre kadar ilgilendirmeyen şeyleri anlatır durur.
Çünkü şişmanın derdi bunlar değildir.
Şişman adamın / kadının en büyük derdi kıyafet bulmaktır örneğin. Bir dükkana girip vitrinde gördüğün bir şeyi soramazsın. Bilirsin ki ya bedeni yoktur ya da giyince sana yakışmaz. “O beden yok” cümlesini duymak insanı bitirir. Pantalon bulursun, kemer yoktur. Onu bulursun, gömlek bulamazsın. Kabinin içinde ter içinde düğmesiyle iliği bir araya gelmeyen kıyafetlere bakıp utanırsın. Kendinden nefret eder, orada ölmek istersin. Kapıda bekleyen tezgahtar hesap sorar. “Nasıl oldu?”. Ne diyeceğini bilemezsin.
Şişmanın derdi etrafındakilerin kilolarına, yağlarına dikilen gözlerdir. Bizde insanların genel anlamda yaşam derinliği olmamasından dolayı genellikle bir şişmanla muhabbet “kilo almışsın / kilo vermişsin” ekseninde sürer gider. Senin için ezilir. Umrunda olmasa bile yine de kafana takılır.
Şişman insan kilolarına taktıkça yemeğe saldırır! Daha da kilo alır, daha üzülür, daha da yer. Böyle sürer gider.
Şişmanın dostu annesi, babasıdır. Onların gözünde en güzel hep sizsinizdir. Asla şişman değilsinizdir. Sizi severler, avuturlar. Üzülürler de belli etmezler. Anne babanızı biraz daha seversiniz için için. Yalan olduğunu bilirsiniz ama bunları duymak yine de güzeldir.
Zamanında 2 sene süren bir diyetle 42 kilo verdim. Şu aralar 12 kilosunu geri aldım. Yine de vereceğim bu sene başlayarak ama uzun bir süredir hayatımda değişen bir şey oldu: bir gün aynaya bakarken kendimi öyle sevdiğimi farkettim.
Ben şişmanım. Koca bir göbeğim var. Eee? Ben bu muyum yani?
Özel yaşamımdaki, iş yaşamımdaki, sosyal hayatımdaki sürecime, yaşadığım hayata, sahip olduğum nimetlere bakıp böyle bir şeyi kafaya taktığım için utandım. Ben şişmanım, obezim, yemeyi severim. Sofrayı severim, sofra muhabbetini severim. Şarabı severim, güzel yemekleri bilirim. Bu göbeği ekmekle, patatesle, hamburgerle büyütmedim. Ona çok yatırım yaptım! Ve her gramını da keyifle aldım.
Etrafımda kafayı kilolarına takanlara da bunları anlatıyorum. Bize yansıtılan faşizmin aksine şişman olarak da çok mutlu olabiliyor insan. Çok iyi bir yaşamı, ailesi, çevresi olabiliyor.
Bütün bunları neden mi yazdım?
Bugün farkettim ki işten güçten, oradan oraya, toplantıdan toplantıya koşturmaktan kot pantolonumun ağı yırtılmış. Vakitsizlikten 2 senedir yenisini bile alamamışım. Çok utandım. Gittim yenisini almaya, kaç dükkana girdiysem beden bulamadım. Sonunda birisinde buldum; dünyalar benim oldu!
Kutlamak için bir restorana girip enfes bir spaghetti bolognese ve bir kadeh kırmızı şarap devirdim!
Şişmanlık işte böyle bir şey. Allah başka dert, keder vermesin.
Görüşlerinizi paylaşın: