Hukuk arayan yeni nesil sorunlar

Her alanda etkisini gösteren dijitalleşme yepyeni sorunları da kucağımıza bırakıyor. Düşündürücü yanı, çoğu için bir hazırlığımız olmaması.

Bugün Sosyal Medya Hukuku Sempozyumu’nda açılış konuşmacısıydım. Orada yaptığım sunumdan yola çıkarak yeni dertlere yönelik bazı noktaları buraya da aktarmak istedim. Blog yazılarıma gelen yorumlar çoğunlukla konuyu çok daha zenginleştiriyor; kimi zaman varsa yanlışları düzeltiyor kimi zaman da doğruyu pekiştiriyor. Bu konu da görüş toplama ve çeperi genişletmeye son derece müsait başlıklardan biri.

Sosyal medyayı genel anlamda ‘dijitalleşme’ sathına yayarak ‘yeni nesil dertler’ derken ne demek istediğimi biraz pekiştireyim:

  • En büyük konu başlığı elbette mahremiyet. Bu konuda blogda birkaç yazı yazdığım için detaylarına girmeyeceğim ama olayın ana hatları üç aşağı beş yukarı hepimizin malumu. Sorunun özü yeni dönemde bireysel mahremiyetin bazen isteyerek bazen farkında bile olmadan sizin kontrolünüzden çıkması. Kimi zaman bazı hizmetler için mecburen bize özel alanları paylaşmak ve haklarımızdan fedakarlık yapmamız gerekiyor. Kimi zamansa farkında bile olmadan hakkımızda pek çok bilgi toplanıyor.
  • Bu konuya en güncel ve çarpıcı örneklerden biri de CIA adlı bir mobil uygulama. Önce tanıtım videosuna bakalım.

  • Bu şekilde izlerken ilginç; hatta daha da ötesi faydalı görülen bu uygulamanın özüne bakalım: sizi arayan numaralar rehberinizde yer almasa dahi kendine ait merkezi veritabanından sorgulayarak ekranınıza kimliğini rehberde kayıtlıymış gibi getiriyor. Şirket bu numara bilgilerinin bir kısmını halka açık rehberlerden topluyor. Ama esas kaynağı bizzat kullanıcılarının kendisi! Yükleyip çalıştırdığınız anda sizin telefon rehberinizi de kendi veritabanına çekerek herkesin kullanımına açıyor. Böylece her yeni kullanıcıyla biraz daha büyüyen küresel ve korkutucu bir rehbere sahip oluyor. Bu yazılımı yüklemenizi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ama illa denemek isterseniz (kontakt listenizi kaptırmamak için) rehberi boş bir telefona yükleyin, sonra arkadaşlarınızın sizi aramasını isteyin. Büyük oranda isimlerinin ekranınızda belirdiğini göreceksiniz. Tek sorunu rehberinize ‘Annem’, ‘Halam’ gibi kaydettiğiniz kişilerin de merkezi veritabanına aynı isimle eklenmesi (ve ekranınızda bu şekilde çıkması). Eminim bunları aşacak bir yöntem de bulurlar. Özetle siz numaranızı kimseyle paylaşmasanız dahi rehberinde kayıtlı olduğunuz biri bu (ve bunun gibi başka bir)  uygulamayı yüklediğinde numaranız kamu malı haline geliyor. Sitesindeki bilgiye göre şu anda 1 milyar 300 milyon kişinin bilgilerine sahipler. Buyrun size yeni nesil, devasa bir dert.
  • Kapıda bekleyen yeni dertlerden biriyse geçen sene tanıtılan Google’ın meşhur gözlüğü Google Glass. Henüz bir avuç insanın kullanımındaki bu seksi cihaz standart görünümlü bir gözlüğü gerçek dünya ile aramıza o meşhur Terminatör gözü gibi internetten beslenen bir ara katman ekliyor.

  • google-glass-banGoogle Glass’ın bir özelliği de yüksek çözünürlükte fotoğraf ve video çekebilmesi. Bunların paylaşılacağı da aşikar. Şimdiden paylaşılanların bir kısmını Google+ üstünde #throughglass etiketinden takip edebilirsiniz. Yarattığı sorunsa paylaşılan bu görüntülerde mahremiyeti ihlal edilen diğer kişi ve kurumlar. Birçok kulüpte şimdiden cep telefonu kullanımı yasakken çoğu kişinin ne olduğunu bile anlamayacağı bu gözlüklerle yüksek kaliteli paylaşımlarda mahremiyete dair çok can yanacağı aşikar. Bu yüzden daha şimdiden bir karşıt hareket başladı bile. Bazı mekanlar bu tip cihazlar kullanan müşterileri mekana almayı reddediyor. Google Glass’a karşı mekanlar için uyarı levhaları bile hazır. (Google Street View duyrulduğunda da benzer sorunlar yaşanmış, Google daha sonra görüntülerdeki bütün araç plakası ve yüzleri silen bir uygulama geliştirmiş ve prensiplerini güncellemişti. Oysa şimdi karşımızda yüz binlerce hatta milyonlarca yayıncı olacak. Ortak bir tutum nasıl geliştirilecek, göreceğiz)
  • Yakın geleceğin dert kaynaklarından biri de drone (droğn şeklinde okunuyor) denilen insansız hava araçları olacak. Askeri amaçlı kullanımlarının ne kadar derde yol açtığını nice belgelerle görüyoruz. 2015’te ABD’de Sivil Havacılık İdaresi’nin ticari lisans çıkartması beklenen kişisel drone’lar şimdiden milyar dolarlık bir hacme ulaşmış durumda. Kamuda polis ve askeri alanda birçok kullanımı var. Korkutucu örneklerinden biri de insansız kamikaze mantığındaki SwitchBlade. Her reklam videosunda olduğu gibi çok güzel ve hayırlı bir şey izlenimi veriyor. Oysa kullanımında hayırdan çok şer getirdiği (binlerce masunu öldürdüğü) belgeleriyle ortada.

  • Benzeri araçların kişisel kullanım alanları pek çok kişiyi şimdiden tedirgin ediyor. Ünlü teknoloji kültürü dergisi Wired‘ın editörülüğünü bırakıp kendi drone şirketini kuran Chris Anderson droneların PC kadar önemli bir alan olduğu ve ‘her masaya bir PC’ sloganındaki gibi ‘her eve bir drone’ döneminin kapıda olduğunu iddia ediyor. Bu dronelar giderek küçülüyor. Askeri örnekleri küçük kuş; hatta sinek boyuna kadar geriledi. Uzaktan kumanda edilebiliyor, ortamı dinleyebiliyor ve bulunduğu bölgenin videosunu canlı olarak aktarabiliyor. Kişisel kullanım için olanlar da video kayıt ve yayın aktarma özelliğine sahip. Evinizin etrafında dolanacak hatta  içine kadar girebilecek yeni bir paparazzi araçlarından söz ediyoruz. Drone Journalism adı altında habercilik alanında şimdiden kimi ilgi çekici kullanım örnekleri var. Hatta şimdiden örgütleniyorlar. Ama mahremiyet endişesi taşıyanlar için karabasandan beterler. Hukuk tarafı ise muamma.

  • Devletlerin internet üstündeki takibi artık haberden bile sayılmayacak kadar sıradan bir malumat. Ama bir yandan da müşterilerine daha iyi hizmet verebilmek kılıfıyla (yani özünde daha fazla para kazanmak) kurumsal profilleme tam gaz devam ediyor. Bunun önüne geçmek de (romantik olmazsak) mümkün değil. Üstelik çoğu tüketicinin umrunda bile olmayan bir konu. Çoğu tüketici küçük avantajlar uğruna bunlardan fedakarlık yapmaya razı. Ama hassas bünyeler için bir evrensel düzenleme hala mevcut değil (İnternet özelinde IAB bünyesinde konuyla ilgili bazı çalışmalar yürüyor, ben de takipteyim. Netleşince ayrıca paylaşacağım).
3 boyutlu yazıcıların yeni çağın en büyük mucizesi olduğuna şüphe yok. Ama aynı zamanda en büyük dert kaynağı olmaya aday.
3 boyutlu yazıcıların yeni çağın en büyük mucizesi olduğuna şüphe yok. Ama aynı zamanda en büyük dert kaynağı olmaya aday.
  • Bir diğer yeni sorun 3 boyutlu yazıcılar (3BY). Yakın zamanda gazetedeki köşemde bu konuyla ilgili ‘3. Sanayi Devrimi: artık herkes üreten‘ ve ‘Herkese ücretsiz, ruhsatsız, makineli tüfek‘ başlıklı 2 yazı yazdığım için detaylara girmeyeceğim. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Konunun özü evimizde kağıtlara baskı yapan yazıcılar misali 3 boyutlu cisimler üretebilen yeni nesil yazıcılar. Tasarladığınız her şeyi üretebiliyorsunuz. Tasarım yeteneğiniz yoksa Thingiverse, Shapeways gibi onlarca sitede tasarlanmış; ücretli-ücretsiz paylaşılan binlerce ilginç objeyi de yazdırabilirsiniz. Ve ne yazık ki bunların önemli bir kısmı tasarımcılarının patent ve telif hakkıyla koruduğu şeyler. Ama sizi engelleyebilecek hiçbir şey yok. Yeni bir remix çağını başlattığı muhakkak ama bu cihazların yakın geleceğin görülmemiş büyüklükte bir telif hakkı ve korsan ürün tartışmasını başlatacağına kimsenin şüphesi yok. Bu cihazlarla silah imal etmenin bile mümkün olduğunu düşünürsek kişisel silahlanmadan terörizme kadar geniş bir sorun yumağından bahsedebiliriz.

Konuyu böyle sayfalar boyu uzatmak mümükn. Ama hukukçu ve kanun koyucuların önünde şimdiye kadar gördüklerinden çok daha zor, karmaşık, yönetim ve denetimi zor bir gelecek olduğu da ortada.

Peki siz ne düşünüyorsunuz?

Yorumlar

8 yanıt

  1. uarpak avatarı

    Buradaki temel değişiklik asllında sosyal yapılanmada bence. Bundan 10-15 sene önce elektronik ödeme sistemleri için de aynı durum söz konusuydu. O Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda e-ticaret ve ödeme sistemleri üzerinde çalışırken rapora inatla arz üstü para vb. bir çok yeni kavramı koymuştuk ve bize garip garip bakan insanlarala karşılaşmıştık. Şimdiki durum tabii ki daha farklı ama sosyal olarak da insanlar daha farklı yaşamaya başladı. Belki 10 yıl sonra yaşadığımız evler aynı zamanda birer üretim merkezi haline gelecek ve sosyalleşme amaçlı sokağa çıkmak bile zul gelecek.

    Yeterli mühendislik bilgim olsaydı sanırım bu mahremiyeti bireysel olarak koruyabilecek (örn. foto çekimini blok edecek, droid’leri radar takibi yapacak, vs.) bir şeyler geliştirir ve zengin olurdum. Ancak, şu gün itibarıyla futüristik gelebilecek sosyal yapıların bizde değil ama ABD, Japonya vb. yerlede (ki Japonya buna daha yatkın) hızla yaygınlaşacağını ve bu tür sorunların bizde uygulaması zor pratiklerle düzenleneceğini düşünüyorum. Sonuçta daha etiği tam oluşmamış bir gelişimden bahsediyoruz aslında…

  2. Aydoğan Tan avatarı

    Suça karşı cezalandırma ve düzeni koruma dürtüsüyle ortaya çıkan hukuk, avcı-toplayıcı dönemlerden bu yana sürekli bu ihtiyacı giderme gayesiyle varolmuş. Hukuk bilimi, yapısı gereği hiçbir zaman uyuşmazlıktan önce çözüm üretmemiş, zaten bu mümkün de değil. İhtilaf doğmuş, hukuk kuralı arkadan gelmiş.

    Ancak belki de insanlık tarihinde ilk kez makas bu kadar açılmış durumda. Ortaya çıkan sorunların hukuksal tanımlarının yapılıp, çözüm getiren normların konulması konusunda hukuk çok geride kalıyor. Bunda elbette teknolojinin dinamik ve hızlı gelişen yapısı neden oluyor. Hukuk bilimiyse, koşan bir haylaza aksayarak ayak uydurmaya çalışan bir ihtiyar gibi. Mevcut nesiller en azından bir süre daha bu farkın daha da açıldığına şahit olacak.

  3. kutusuzkutkut avatarı

    Yazının sonunda dediğiniz gibi konuyu, otomatik yüz tanıma programları, lokasyon bilgisi dağıtan uygulamalar gibi bir çok örnekle zenginleştirebiliriz. Kesin olan bir şey var bilişim hukuku önümüzdeki yılların en öne çıkan hukuk dalı olmaya aday. Bu konuda atılım yapmak için ülkemizdeki kanun koyucularının sizin VPN yazınızı hazırladığı(!) düşünülürse geriye üniversiteler kalıyor diye düşünüyorum. Peki birkaç yüksek lisans programı dışında üniversitelerimizin bilişim hukuku formasyonu sağlamada yeterli rol oynadığını düşünüyor musunuz? Başka bir deyişle ülkemizi dünya bilişim hukukunun kuvvetli seslerinden biri yapmak için daha çok kafa yormamız mı lazım, yoksa bu konu da kaçırdığımız(ve sonradan yetişmek için çok efor harcadığımız) trenlerden biri mi olacak/oldu mu?

    1. MserdarK avatarı

      Gözlemlerimden edindiğim izlenim bilişim hukuku konusunda özellikle 1960 ve öncesi doğumlu avukatların (ve hocaların) bu alana karşı alabildiğine sığ, küçümser, toptancı ya da görmezden gelen tutum içinde oldukları. Bu durumdan en çok rahatsız olanlarsa yeni nesil avukatlar. Ve bu ciddi bir açmaz.

      Hakim ve savcıların eğitimi için sivil toplum kuruluşları ve Bakanlık da çabalıyor ama verilen kararlar, ne bildiği meçhul bilirkişilere teslim edilen kaderler ve ortaya çıkan sonuçlar önümüzde daha ÇOK yol olduğunu gösteriyor.

      Ben yeni nesil avukatların bir tren kaçırdığını düşünmüyorum. Yaşadıkları ortamın doğası gereği -bir parça gözleri, kulakları açıksa- neyin nereye gittiğinin farkındalar ve ona göre şekilleniyorlar. Ama eğitici, değerlendirici ve karar verici makamlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

      Açıkçası bunun mevcut çabalar dışında nasıl çözüme ulaşacağı konusunda da hiçbir fikrim yok.

  4. yosi avatarı
    yosi

    bu işin sonu, bütün cihazlarınızı taşımaktan sıkıldınız mı denilip çip takmaya gidecek. zaten yazmıştın abi sen vardı böyle çip taktıran adamlar. ya onu bırakın bizim ülkede bile plakaların değişmesi ve çipli olmasıyla ilgili haber vardı geçenlerde. paşa paşa teslimiz galiba

  5. serdar avatarı
    serdar

    teknolojimiz klişe tabirle akıl almaz bir boyutta gelişti ve gelişimini sürdürecek bunda hepimiz hem fikirizdir. amma velakin bu gelişimin dizginlenememeside tabii ki yan etkilerini gösterecek bunu göz ardı edemeyiz zaten. bence yazıda behsedilen ve gözümüzden kaçan “dertlerin” çözümünde ve denetiminde hukuk sistemi pespaye kalıyor. bu denli gelişen teknolojinin getirdiği problemleri çözmek için hukukta önemli reformların gerçekleşmesi lazım. 1960-70’lerin kafasıyla yukarıda bahsedilen dertler daha da kronikleşir ve yeni savaş alanları yaratır. ha şöyle birşey var bu işten kazançlı çıkacak tek taraf şirketler olacak. ne olursa olsun sonuçta insan teknolojinin nimetlerinden faydalanırken şirketlere bağımlı bunu unutmamalıyız.

    1. uarpak avatarı

      Buradaki temel sorun hukuk sisteminin yapılanmasıda aslında. Sistem karşılaştığı her problemi iki tarflı bir yapıda çözmek üzerine kurulu ve temelde bu yapı da doğru. Burada tarafların ikisi de şahıs ya da kurumlar olabildiği gibi taraflardan biri doğrudan kamu idaresinin (yani devlet erkinin) kendisi olabiliyor. Teknoloji geliştikçe kurum ve kişiler eylemlerini 3. Bir tarafa ait bir yazılım ya da donanımla gerçekleştiriyor ve bu da bu ikili dengeye yeni ve daha önce var olmayan bir kavram ekliyor.

      Bu araba ile kaza yapmaktan farklı çünkü araba kullanmak için de kamu otoritesinden bir yetkinlilk belgesi (ehliyet) alınıyor. Bu nedele araba üreticisinin (üründe bir üretim hatası yoksa) sorumlu tutulması mümkün olmuyor, dolayısıyla da sorun mevcut hukuk yapısında bir karşılık buluyor. Ancak, Google Glass ya da 3D printer kullanırken bu tür bir lisanslama yok. Daha doğrusu lisanslamayı yapan ürünü satan kurmun kendisi. Bu lisans da sadece ürünün kimde olduğunun tepiti ve (doğal olarak) üreticinin sorumlulklarını sınırlamak ya da ortadan aldırmaya yönelik.

      Hukuk bu ikili yapı içerisinde kullanıcının kullanım şekline ilişkin olarak ürünü üretenin lisanslama/yetkilendirme yapısı ile kendi yetkinlik ve resmi tanımlama takiplerini yaklaştırmadan ve mevcut ikili denge unsuruna bu üçüncü noktayı eklemeden bence oluşacak tüm hukuk yapıları yeni teknolojilere karşı insanları korumasız bırakacaktır. (Uzunluk için özür)

Görüşlerinizi paylaşın: