Gelişimin önündeki en büyük engel: Eğitim!

Yüzyıl önce öğrencilere güneş gölgesinden zaman okuma öğretilirdi. Artık gerekmiyor çünkü saatlerimiz var. Peki bugünün araç ve nimetleri benzer şekilde ğitime yansıdı diyebilir miyiz?

(Bu yazıyı aslen 28 Mart 2012 tarihinde Radikal gazetesi için yazdım)

Başbakan Erdoğan geçen hafta dershaneleri de sınavları da kaldıracaklarını vaat etti. Eğitim sistemimizin 4+4+4 adlı bir başlıkla kim bilir kaçıncı defa değiştirilmesinin telaşında sarf edildi bu sözler. Yıllık 710 bin öğrenci kapasitesine rağmen 1 milyon 700 bin öğrencinin sınava girdiği bir ülkede kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir iddiaydı bu. Üstelik sayısı 5 bini geçmiş dershanelerde 1.5 milyondan fazla öğrenci okuyor, özel okullar yüzde 42 kapasiteyle hizmet veriyorken.

Aslında bu Erdoğan’ın dershanelerle ilgili ilk çıkışı değil. 2008’de dönemin Milli Eğitim Bakanı’nı da muhatap alarak “Dershanesiz olmuyorsa bu okullar ne işe yarıyor?” minvalinde çok daha sert bir açıklama da yapmıştı. Elimizi vicdanımıza koyduğumuzda bir şeylerin ters gittiği ortada. Milyonlarca aile kelime anlamıyla yemiyor, içmiyor, çocuğunu o okuldan bu kursa, o özel dersten bu dershaneye taşıyıp duruyor. Okulların sahiden neden tek başına yeterli olmadığını sorgulayan yok. Dahası kapısından girme uğruna nice emek verilen okul ve üniversitelerin sonucunda ne olduğunun da.

Üniversite mezunu olmanın iş garantisi olduğu yıllar ana-babaların bile hayalinde soluklaştı. Şimdi en iyilerini bitirip sözde daha iyilerinde master yapmak, sertifika programlarına katılmak gerek.

Peki sonrası? Yine hiçbir garanti yok maalesef. UNESCO verilerine göre sadece 2006 yılında eğitim kurumları insanlık tarihinin toplamından daha fazla mezun verdi. Varın 2012’yi düşünün.

Yepyeni bir başlangıç

Bütün bunları gören bir grup idealist sessiz sedasız köklü bir eğitim dönüşümü için çabalıyor. Kimileri teorisini kurgularken kimileri kolları sıvayıp kendi sistemlerini hayata geçiriyor. Çıkış noktalarıysa bizim gibi 4+4+4 benzeri işin kozmetik (örtülü) tarafı değil; kökten bir değişimin peşindeler. Ana sorun şu: Bugünkü eğitim sistemi çağlar öncesinde bilginin kısıtlı, erişiminin güç ve sadece belirli kimselerde olduğu dönemi temel alıyor. Bu yüzden bilmeyen ve öğrenmek isteyenler (öğrenciler) bilen ve öğretmeye razı kişilerin (öğretmenler) huzuruna geliyor ve gözlerini, kulaklarını açıp dinliyor, kaydediyor.

Oysa yine bugün iki milyarı aşkın kullanıcısıyla internet her türden bilgiyi, binlerce pahalı-ucuz cihazdan, zaman ve mekândan bağımsız, resmi ve gayrı resmi kaynaklardan erişilebililr bir hale getirdi. Peki binalara olan bu sevdanın bugünkü açıklaması ne? Daha yarına dair doğru dürüst bir fikrimiz bile yokken bugün okula başlayan çocukları yaklaşık 17 yıl sonraki hayata hazırlıyoruz. Üstelik artık pratikte hiçbir işe yaramadığı ortada olan bir sistem üstünde.

Albert Einstein’ın sevdiğim bir sözü var (ki öğrenme bozukluğu yüzünden kimsenin başarı şansı vermediği bir öğrenci olduğunu hatırlayalım). Şöyle diyor: “Herkes bir dahidir. Ama bir balığı ağaca çıkma yeteneğiyle sınarsanız hayatı boyunca bir aptal olduğuna inanacaktır.” Demek ki balığı yüzüşüyle, kediyi tırmanışıyla değerlendireceğiz. Bunu aklımızda tutalım

Eğitim şart

Yeni eğitim sistemi konusunda en çok kafa yoranlardan biri de ‘Sör’ Ken Robinson. Eğitimin tek çare olduğu yalanıyla büyüyen kuşaklara gerçekleri ve farklı bir kurguyu hatırlatan profesör unvanlı bir akademisyen. En büyük derdi hata yapmayı dünyanın en korkunç şeyi olarak gösteren geleneksel eğitim sistemi. Hata yapma korkusunun farklı yoldan ilerleme güdüsünü yok edip yaratıcılığı öldürdüğünü savunuyor. Sevmediği bir işe hafta sonu tatilinde eğlenme umuduyla tahammül eden milyarlarca insanı sorguluyor. Ve herkesin üniversite okumasının şart olmadığında ısrar ediyor. (Bu konuda Sir Robinson’ın TED konuşmasını mutlaka seyretmenizi tavsiye ederim)

Bu konuda kafa yoran; bilgi çağında eğitimin teknoloji ve internete sırt çevirmesinin sebebini arayan bir diğer isimse Fütürolog Thomas Frey. Frey, MIT OpenCourseWare, Wikiversity, Moodle, Khan Academy gibi internet tabanlı bir dizi ücretsiz ve gayet iyi sonuçlar veren eğitim modelleri varken yüz milyonlarca öğrenci neden sabah tek tip kıyafetler giyip okul adı verilen binalarda sınıflara doluşup öğretmen dinlediğini soruyor bize.

Cevabı sizde var mı?

Eğitim kurumları kitapçısı, deftercisi, okul servisi, kantini, dershanesi, özel dersi, harcı, elektriği, suyuyla dev bir ekonomik sistemi besliyor. Belki de bu yüzden hiç kimse eğitimi neden hâlâ okul binasında, aynı saat diliminde, farklı yetenek seviyesindeki akranlarımızla, tekrar şansı olmadan ve bilgi düzey ve yetenekleri birbirini asla tutmayan öğretmenlerin ağzından almamız gerektiğini sorgulamıyor

Bu konu burada bitmedi. Devam edeceğiz.


Yayın Tarihi:

Kategori:


Yorumlar

5 yanıt

  1. […] müdahale ya da talep hakkımız olmayan bu dev sistemin içinde yol bulmaya çalışıyoruz. Geçen haftaki yazımda değindiğim gibi ‘okuyup adam alma’ gibi büyük vaatler sunan eğitim sistemine yönelik […]

  2. […] tekrar etmemek adına burada değinmeyeceğim ancak tamamlayıcı bütün bilgiler o satırlarda:Gelişimin önündeki en büyük engel: Eğitim!Eğitim sistemini kim eğitecek?Okullara veda ettikten seneler sonra bir TED konferansında […]

  3. […] eğitim devrimi fikrini dile getiren önemli kişiler var. Bu konuda Serdar Kuzuloğlu’nun Gelişimin önündeki en büyük engel: Eğitim! ve Eğitim sistemini kim eğitecek? yazılarını tavsiye ederim. Ayrıca dünyanın en önemli […]

  4. Ferhat avatarı
    Ferhat

    Ted konuşması linki (http://bit.ly/H9Jkv) çalışmıyor, güncelleyebilir misiniz? Teşekkürler

  5. […] edemeyeceğim) bireysel ve toplumsal gelişimin önündeki en büyük engelin -mevcut yapısıyla- eğitim bizzat kendisi olduğunu, bugünkü eğitim ve ölçme sisteminin hayatın beklentileriyle tezat oluşturduğunu ve bizzat […]

Görüşlerinizi paylaşın: